7 Nisan 2011 Perşembe

Kemal Derviş'in yerine gelen Masum Türker konuştu...

Masum Türker’i çoğumuz, Ecevit başkanlığındaki DSP-MHP-ANAP hükümetinde, Kemal Derviş’in ardından ekonominin patronluğuna gelmesi ile tanıdık. 
Önümüzdeki yerel seçimlerde DSP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olan Türker, Yeni Bursa’yı ziyaret etti ve haftalık yazılarını paylaşacağı siz okurları için, kendisine yönelttiğimiz soruları yanıtladı.
Türker'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:  


-Masum Türker’i bize anlatır mısınız? 

-1951’de Mardin’de doğdum. Orta ve lise 1 Mardin, lise 2’den itibaren İstanbul Pertevniyal Lisesi’nde okudum. Gazetecilik Mardin’de başlamıştı. Mardin’de 10 yaşında iken… Babam Mardin’deki iki gazete dağıtıcısından birisiydi. O zaman gazete dağıtanlar aynı zamanda gazetelerin muhabiriydi. 1961 yılında Mardin’de olaylar oldu. Futbol maçında güvenlik kuvvetleri ile halk arasında. Babam dedi ki, ‘Sen maça gitmişsin. Al telefonu haberini yazdır’… Yazdırdım, geldi, baktı, hoşuna gitti. Öyle devam etti. Babam, benim yazdırdığım ilk haberi 10 yıl duvarda astı. Maça gidiyordum, gelip haberini yazıyordum. Yaşımıza uygun şiirler, sınır boyu hikayeleri, aşk hikayeleri yazıyorduk. Matbaalarda, gazetelerde çalışmaya başladım. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne girdim. Esnaf kooperatiflerinde müdür payesine kadar yöneticilik yaptım. Ciddi bir gazete olarak ilk haberlerimi yazdığım yer Yeni İstanbul’du. 1970’lerden sonra, o zaman siyasi bir gazete olan Dünya’da çalıştım. Bedii Faik’lerin çalıştığı gazeteydi. Sekreteryada çalışırdım. Yakın arkadaşlar bir araya gelip Esnaf ve Sanatkarın Sesi gazetesini çıkardık.. Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nde 4-5 yıl hocalık yaptım. YÖK çıkınca 1982’de ayrıldım. 83 sonu, 1986 yılı başına kadar Güneş Gazetesi’nin Murahhas Azası, 1981-1986 arasında Türk Haberler Ajansı imtiyaz sahibi oldum. Aktüel adında bir gazete çıkardım. 1989’da bunu devrettim, Şafak’ı kurdum. İsmi Mardin’deki yerel gazeteden geliyordu. Hürses’i devralıp, Şafak’ı kapattık. 1995’de Hürses’i ekonomi politika gazetesi haline dönüştürdüm. Şu anda o kulvarda 3 gazete var: Hürses, Finansal Forum ve Dünya. Bu süreçte metropol yayıncılık yaptım. Beyoğlu, Bakırköy, Sarıyer Yaşam… İstanbul Yaşam…

-Dergilerin finansmanını nasıl karşıladınız? 

- Kendi içinden.. Bir derginin finansmanını kendi içinden kuracaksın, kuramazsan kapatacaksın. Ben dergileri dağıtıyordum, dağıtıcılar da satıyordu. Ama ne zaman bayiilere verdiysem, satış yüzde 30’a düştü. 1990’da 1991-1’de Nokta dahil 20’ye yakın dergiyi çıkaran İnterpres grubunun Genel Yönetmeni olmuştum. Rapsodi adında bir dergi çıkardık. Çok şey yaşadık. Gitmeyeceğini gördüğünde kapatacaksın… Koşullar değişince, finansmanı karşılayamayacak duruma geldiğinde, kapatacaksın, yoksa o seni kapatır.” 

-Siyaset yok muydu? 

“Siyaset vardı tabi… Uzun vadeli düşünen bir kişiyim. Hayatımda ilk satın aldığım ev Ankara’dadır. Batıkent’te hala evim durur. Milletvekili olursam otellerde sürünmeyeyim diye almıştım. 1982’de bitmişti. İhtilal oldu. Çizgisinde olduğum Sayın Bülent Ecevit siyaseti bıraktı. Bu süreç içinde bir toplantıda Sayın Bedrettin Dalan ile tanıştım. Dedi ki, “Gel seni Belediye Başkan Yardımcısı yapayım, seçimlere beraber girelim, sonra parti kurarız”.. ANAP aracılığı ile girip, hemen seçim sonrası Demokrat Merkez Parti’yi kuran ilk on kişiden biriydim. Sayın Ecevit ile de orda tanıştım. İşte o aşamada da Belediye Meclisi üyeliği yaptım. Belediye Meclisi üyeliği döneminde sistemini öğrendik. Benim Milletvekilliği adaylığım vardı, olmadı. Seçim bittikten sonra ben aktif siyaseti bıraktım, teorik siyaset yapmaya başladım. 10 kişiden 7 kişi, demokratik bir şekilde, kurucusu olduğumuz partinin DSP ile birleşmesini kararlaştırmıştık. Fakat sonradan baktım ki parmak hesabı ile yapılan oylama geçerli değilmiş, diğer üç kişinin dediği oldu. DYP ile işbirliği yapıldı. Şu sonuca vardım ki, siyasi kültürü olmayan insanlarla işbirliği yaparsan hedefe ulaşamazsın… Bu arada yeminli mali müşavir oldum. Türkiye Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odaları Birliği’nde (TURMOB) ikindi başkan oldum. Uluslararası Muhasebe Federasyonu’nda 5 yıl kadar, Eğitim Komitesi Üyeliği yaptım. Şimdi de Akdeniz ülkelerinde Başkan vekiliyim, Nisan ayında başkan oluyorum. 1998’da Sayın Ecevit aradı ve aktif siyasete çağırdı, milletvekili oldum.
 
- 2000 yılı sonu devaluasyonu ve izleyen krizin ardından, kurtarıcı gibi Kemal Derviş ABD’den geldi. Büyük ve bir rüzgarı arkasına aldı. Sermaye piyasaları olumlu tepki verdi. Ancak bu rüzgar ile Ecevit Hükümetini istikrarını koruyamadı, Derviş gitti, siz ekonomi yönetiminin başına getirildiniz. Bu süreci anlatır mısınız?
 
-“Bülent bey Sayın Kemal Dervişi Merkez Bankası Başkanı diye çağırdı. Ama bir lobi, Derviş’in Türk siyaseti içinde etkin olmasını istiyor. Aslında görüntü itibariyle Sayın Derviş’e ihtiyaç da vardı. Neden vardı? Bilançon bozuk ise piyasalara güven telkin edebilmen için ‘Bu bilanço düzgün’ adamın uluslararası finans dünyasına bir kimlik sunması gerekirdi. Sayın Derviş bu için biçilmiş kaptandı. Bütün dünya biliyor ki Türkiye’nin blançosu bozuk. Cari işlem açığımız var, döviz gereksinimi var. Kur farkı patlıyor…Bunlar olurken, gidip de yurtdışından kredi istediğin zaman güvenle bakmazlar. Ama uluslararası bir isim empoze edilmişse, o bozuk bilançonun düzeleceğinden emin olurlar.
 
- Bozuk bilançomuz düzdün görünebildi mi? 

- Gerçi öyle kredi falan akmadı, ama en azından çekişler durdu. Parasını zaten çeken çekmişti. Sizin şirketinizin bilançosu bozuksa, en iyi mali müşaviri alın kredi alamazsınız. Ama bir banka müdürünü mali müşavir yaparsın, krediyi alır, blançonu düzeltirsin, sonra o banka müdürüne ihtiyacın kalmaz. Bulursunuz gerçek bir mali müşavir işinizi öyle sürdürürsünüz?
 
-Derviş’ten sonra neden siz? 

- Kriz yaşanınca Sayın Ecevit altı kişi ile bir ekonomi grubu kurdu, biz o işleri yaptık, ardından Derviş gittiği zaman bu kişilerden Uluğbay dışındakiler hemen bakan olduk.
 
-Ve Derviş’ten boşalan yere gelip ekonomi yönetimini devraldınız… 

- Bir ara, bakan olarak seçilirken egemen medya, iletişimciler bunu kabullenemediler. Çünkü ben politik olarak asla bakan olacak imajı vermedim. Beklemedikleri bir şey oldu. Bu süreçte aslı astarı olmayan, beni küçümseyen yazılar yazıldı. Ama benim de stratejilerim oldu. Sayın Derviş ile devir teslim yaparken, konuşup sürekli sohbet konusu geliştirip, Amerika’da sabah olmasını bekledim. Çünkü orada birilerinin, birbirimiz hakkında söylediği sözleri duyması lazımdı. Onların sabahında, bize göre saat 3-4’te Türkiye’deki yeni bakanı bilirler ve o bakanın eski bakan hakkında söylediklerini duyarlarsa, olumsuz şeyler söylenmişse faizlerdeki yükseliş dururdu. Devir teslim komutanın önünde yapılınca kimse su koyvermez. 

-  Komutan Amerika mı oluyor? 

-Hayır, ABD değil, piyasalardı.
 
-Derviş döneminde para piyasaları sürekli olumlu tepkiler verdi. Mali sistemde yapısal değişime yönelik bir dizi uygulamaya başlandı. Ancak üretim, reel kesim, çiftçi, ücretli kesim sürekli bekledi, ve bu kesimler için pek olumlu bir şey çıkmadı. Siz farklı olarak ne yaptınız? 

-Ben ulusal duruş içinde oldum. Benim dönemimde reel kesimlere yönelik çok şey çıktı. Ben Derviş ile farkımı değil, yönetim anlayışımı söyleyeyim..Ben tempolu çalışan kişiyim. Non stop çalışılıyorduk, yan gelip yatmak yoktu. Müessesenin kasasında para var, bankaya vermişsin, maaşları ödemen lazım, ne yapacaksın. Fıskıyeden su akıyor, ama artık donmuş. Yönetimde şu ilkem vardı. Borçlanmadan yönetmek… Düzeni kendi kaynakları üzerinden yönettiğim için sorun çıkmadı. Çok da basit oldu. 

Sizin “bozuk bilanço” dediğiniz mali yapımız IMF’nin kredilerine ne ölçüde muhtaç? 

- IMF’ye bir bağımlılık veya bir muhtaçlık yok aslında. IMF para vermez, Özel Çekme Hakkı verir. Sıkıştığınızda o parayı cari işlem açığında kullanırsınız. Kotanızın iki mislinden fazla kullanırsanız, faizi yüzde 2 artıyor. Türkiye’nin kotası 5 milyar dolar civardadır. Kotanızdan fazla kullanırsanız ek faiz ödersiniz. 

-Kemal Derviş’ten sonra sizin döneminizde de siyasi istikrar tam olarak sağlanamadı ve Ecevit hükümeti gitti. Üstelik çok ağır da bir seçim yenilgisi aldı DSP ve diğer koalisyon ortakları. Bunda ekonomi politikalarının rolü neydi? 

-Ecevit hükümetinin gitmesi ekonomi değil, Irak yüzündendir. Cengiz Çandar o zaman yazdı: ‘Bu Ecevit Başbakanlıktan gitmezse, Irak Savaşı olmayacak’.. Demek ki gideceğimiz belliydi. İktisat çok iyiydi. Mesela ben Derviş’ten 2 katrilyon para teslim aldım. Ayrılırken 4 katrilyon verdim. Faiz yüzde 71 idi. Biz ayrılırken yüzde 50’ye düştü. Seçime yüzde 54 faiz oranı ile gittik. 

-Size göre çıkış nerde? 

- Türkiye üreten bir ülke olmalı. AKP politikaları populist politikalar. IMF politikalarını uyguluyor gibi görünüp, IMF’nin de göz yumacağı şekilde, ödün vererek uyguluyorlar. Emeklilerin maaşlarından kesintiler yapılıyor. Her emekli bireysel olarak 70-80 milyon alacaklı. AKP bu paraları bir kere iç etti. Tasarruf teşvik fonunu ödüyorum dedi. Gidin bakın kimseye para vermiyorlar. Hesaplar nasıl karıştı bilmiyorum.

-Ekonominin başında olsaydınız ne yapardınız? 

- İlk yapacağım iş ihracatçıların teşvik edilmesi. Doların değerini tedrici olarak gerçek yerine getirirdim. 

-Dış borcu ne yapardınız? 

- Türkiye’nin dış borç sorunu yoktur. Bunları korkutmak için yapıyorlar. Bardağın yarısının boş olduğunu söyleyip panikletiyorlar. Türkiye kurulduğu günden bugüne kadar borçlarını ödememezlik yapmamıştır. Ama birileri bu lafı seviyor 

- 8,5 milyar dolar konusunda ne diyorsunuz? 

- 8,5 milyar doların kullanılıp kullanılmayacağı belli değil. Ama Türkiye bu krediyi kullanmış gibi cari işlem açığında eski planlanandan 8,5 milyar dolar açık verdi. 
Bu paraya Türkiye’nin ihtiyacı yok. Bunun karşılığı savaşa girmektir. Orada savaş sürmektedir ve orası bir bataklıktır. Eğer bu parayı alarak harekat yaparsak parayı alıp harbe giren millet oluruz. Bu 8,5 milyar dolarlık kredi Türkiye’nin kredibilitesini düşüren bir kredidir. ABD Türkiye’ye yardım etmek istiyorsa, bu parayı serbest kotadan verirdi. Hükümet ister Irak’a asker gönderme kararı versin, ister vermesin. Meclis meşruiyetini kaybetmiştir. Meşruiyetini kaybetmiş bir meclisin bu şekilde iki bir anlaşmayı geçirmesini düşünmemek lâzım.  Şu anda hükümetin derhal bir erken seçim kararı alması, Sayın Cumhurbaşkanının da milli mutabakat hükümeti kurması için gerekli  koşulların hazırlanması gerekir. Bu çocuk oyuncağı değil. Yapılacak bir hata da değil. Yargıtay Başsavcısı da tespit etmiş bu hatayı. 

-Söyleşi için çok teşekkür ederiz efendim.”

Yeni Bursa Gazetesi, 31.10.2002 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder