4 Nisan 2011 Pazartesi

Büyümede rekor kırdık, ama…


Hararetli, iç dış siyasi gerginlikle geçen bir haftanın sonunda nihayet güzel bir haber geldi. Türkiye ekonomisi 2010 yılında yüzde 8,9 büyüdü ve Singapur ile Çin’in ardından dünyanın en hızlı büyüyen üçüncü ülkesi oldu. 
GSYİH 1 trilyon doların üzerine çıktı ve Hükümet, doğal olarak büyüme rakamlarını, en üst seviyede, bizzat Başbakanın ağzından gururla duyurdu. 



Ekonominin büyümesi hiç kuşku yok ki, toplumda her kesimi olumlu etkileyecek bir gelişme.
Ancak kamuoyu sanki olacakları biliyormuş gibi garip bir şekilde bu habere sevinip, coşku gösterilerinde bulunamadı.  
Gelin isterseniz, bu “kanıksama”nın, sevinememe durumunun reel kaynaklarına bakalım. 
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, son 10 yıllık süreçte ülke ekonomisi en yüksek büyümeyi, yüzde 9,4 ile 2004 yılında yaşadı.
2005'te yüzde 8,4, 2006'da yüzde 6,9, 2007'de yüzde 4,7 artan GSYİH, bilindiği gibi, (büyüme rakamlarının da gösterdiği gibi) aslında 2008 yılına gelindiğinde dinamizmini kaybetmişti.
Artık 2008 yazına girildiğinde piyasada para dönmüyor,  ihracat belli bir noktada patinaja girmiş, inşaat sektörü nispeten tıkanmıştı. 
Tabi, 2008’in son çeyreğinde patlayan ABD merkezli küresel mali kriz, her şeyin tuzu biberi oldu.  Piyasa yılın son çeyreğinde öyle bir tepe taklak gitti ki, 2008 yılı büyüme oranı yüzde 0,7 ile kapandı.
Ve tabi asıl “dip” 2009 yılında yaşandı, bu yılda GSYİH eksi yüzde 4,7’ye düştü. 2007’de “artı” yüzde 4,7 büyüyen ekonomi, bir yıl sonra 4,7 küçüldü
Yıllar itibariyle GSYİH artışları şöyle:
Yıllar               Büyüme (yüzde)
1999                -3,4   
2000                 6,8   
2001                -5,7   
2002                 6,2   
2003                 5,3   
2004                 9,4   
2005                 8,4   
2006                 6,9   
2007                 4,7   
2008                 0,7   
2009                -4,7     
Dikkatinizi, yüksek büyüme oranlarının, hemen ekonomik kriz ve daralmaların ardından gelmesine çekmek isterim. 2010 yılında ekonomi yüzde 8,9 büyüdü, GSYİH, döviz kurundaki stabilitenin de etkisiyle 1,1 trilyon dolara ulaştı, kişi başına gelir 10 bin doları aştı. Bu güzel bir gelişme, ancak bu artış, krizin en yoğun yaşandığı yıl olan 2009’a göre bir artıştır
Aynı şekilde, 1999 depremi ile gelen yüzde 3,4 daralmanın ardından 2000’de yüzde 6,8 büyüme sağlanmış, hemen ardından gelen ve hükümet partilerini sandığa gömen 2001 krizi ekonomide de yüzde 5,7 ile rekor daralmaya neden olmuştu.
Dikkatinizi çekmek istediğim gelişmelerden birisi de 2001 krizi sonrasında büyümenin lokomotifi olan inşaat sektörünün son yıllarda bir türlü belini doğrultamaması. İnşaat sektörü 2007 sonrasından beri daralma yaşıyor. TOKİ’nin yaygın olarak girdiği piyasada oyunun kartları yeniden dağıtıldı. 
Ancak 2010 yılının son çeyreğinde kaydettiği yüzde 17,5 büyüme, inşaatın “kefeni yırttığının göstermesi” olarak yorumlanabilir. Malum, inşaat sektörü mobilyadan betona, demire; perdeden PVC’ye kadar çok sayıda kesimi ilgilendirmesi bakımından çok önemli.
Sonuçta, 2010 yılı, özellikle de son çeyrekteki performans sevindirici. Ancak, uluslararası piyasa hala bize parlak şeyler vadetmiyor. Tam tersine batıda süren durgunluk,  kamu borçlarındaki artış, Arap dünyasında süren isyanlarla birleşince büyüme rakamlarının sürdürülebilirliği her zaman soru işareti.
Hele şu “cari işlem açıkları” yok mu… İthalata dayalı bu büyümelerin kendisi bile insanda “kriz” çağrışımı yapıyor.
Mesela, 2011’de, 2010’deki yüzde 8,9’u yakalayabilir miyiz?
Bu hükümetin bile hayal edemeyeceği bir iyimserlik!
İyi pazarlar…


Yeni  Dönem Gazetesi,  03 Nisan 2011, Pazartesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder