Günlerdir kulaklarımda bir şarkı çınlıyor: Şu, ünlü “Damdaki Kemancı” oyununda geçen ve Türkçeye uyarlanıp seslendirilen “If i were a rich man-Ah bir zengin olsam”ın siyasi versiyonu:
|
Peki "Milletvekili olma" düşü gören iyi niyetli siyasetçiler acaba gerçekte neyin düşünü görür, neyi hayal ederler?
Milletvekili olmanın, vekillere kişisel olarak havalı, rahat bir yaşam, saygınlık sağladığı muhakkak.
Peki, vekil olunca toplum için, ülke için, biz vatandaşlar, halk için yapmak istediklerinin ne kadarını yapabilecekler?
Peki, vekil olunca toplum için, ülke için, biz vatandaşlar, halk için yapmak istediklerinin ne kadarını yapabilecekler?
Hiç kuşku yok ki, siyasete kıyısından köşesinden bulaşmış herkes milletvekili olmayı ister. Birçoğu da inanın, ülkesi için güzel birşeyler yapmanın hayalini kurar!
Ama kazın ayağının hiç de böyle olmadığı, daha başından kendini gösteriyor. Daha şimdiden binlerce insanın hevesi kursağında kaldı. Baksanıza, siyasi partilerde demokrasi; seçmenin, delegenin iradesi falan hikaye...
Kimin vekil olacağına liderler karar veriyor. Belki liderleri de kontrol eden güçler var, ama biz onu bilmiyoruz.
Parti merkezleri, bir şeyler yapmak isteyen, düşleri, ilkeleri olanları değil; kendileriyle uyumlu, istediklerini yapacak, sorun çıkarmayacak, “emir erleri” arıyor!
Parti merkezleri, bir şeyler yapmak isteyen, düşleri, ilkeleri olanları değil; kendileriyle uyumlu, istediklerini yapacak, sorun çıkarmayacak, “emir erleri” arıyor!
En sık dinlediğimiz yakınma şöyle: “Adam milletvekili olunca tamamen değişti. Bize kör, sağır oldu. Eleştirdiği şeyleri şimdi kendisi yapıyor”.
Size, milletvekili olmak isteyen insanların kurduğu düşler ve TBMM’nin kapısından girdikten sonra yaşadıkları hayal kırıklıklarını çok güzel anlatan bir kitap önereceğim:
“Parlamentodan 9. Koğuşa”.
Yazarı, TBMM Başkan vekilliği de yapan Mahmut Alınak.
“Parlamentodan 9. Koğuşa”.
Yazarı, TBMM Başkan vekilliği de yapan Mahmut Alınak.
Bence milletvekili adaylarının, aday adaylarının mutlaka okuması gereken bir “el kitabı”, milletvekilliği kılavuzu!
Alınak, kitapta seçim bölgesi Kars’ın ekonomik, toplumsal vs. sorunlarını çözmek hayaliyle gittiği mecliste yaşadıklarını anlatıyor.
“Milletvekili olmalıydım, Kenan Evren cuntasından hesap sorulması için mücadele etmeliydim…” diye yola çıkan Alınak, mecliste yaşadığı “halkın sorunlarından kopartan konfor”un ardından memleketinde Kars Valisi tarafından kırmızı halılarla karşılanışını anlatmış.
Ama, valilikteki bir toplantıda köylerin yol, su elektrik, sağlık ocağı vs. ihtiyaçlarını dile getirmesi ve ısrarla çözüm istemesi üzerine valinin “şeref kapısı”nı kendisine nasıl kapattığını, adını listede kırmızı kalemle çizdiğini, tehdit edilmeye başlandığını anlatıyor.
Kars ve Şırnak’tan iki dönem milletvekili seçilen Alınak, tabi sorunları fazla olan bir yöreden gitmiş meclise. Belli ki, SHP’den seçilmesine rağmen “Kürtlük” önyargısından da kurtulamamış.
Görüşlerini, girişimlerini doğru/yanlış bulabiliriz.
Ama, valilikteki bir toplantıda köylerin yol, su elektrik, sağlık ocağı vs. ihtiyaçlarını dile getirmesi ve ısrarla çözüm istemesi üzerine valinin “şeref kapısı”nı kendisine nasıl kapattığını, adını listede kırmızı kalemle çizdiğini, tehdit edilmeye başlandığını anlatıyor.
Kars ve Şırnak’tan iki dönem milletvekili seçilen Alınak, tabi sorunları fazla olan bir yöreden gitmiş meclise. Belli ki, SHP’den seçilmesine rağmen “Kürtlük” önyargısından da kurtulamamış.
Görüşlerini, girişimlerini doğru/yanlış bulabiliriz.
Ancak çarpıcı olan taraf, idealist, sorunların çözümünü mecliste gören bir insanın önüne çıkan engellerin boyutu.
Öyle ki, sadece seçim bölgesinde vali, polis, yerel idareciler değil, meclisteki vekiller de adeta bir şeyler yapma ateşinin üzerine sürekli su atmış.
Öyle ki, sadece seçim bölgesinde vali, polis, yerel idareciler değil, meclisteki vekiller de adeta bir şeyler yapma ateşinin üzerine sürekli su atmış.
Alınak, ilk senesinde meclis kürsüsünden, şöyle konuşur:
“İşsizlik, pahalılık, yoksulluk, sömürü, baskı ve işkenceler halkın hayat damarlarını kesmiş ve yaşamı çekilmez hale getirmiştir… SHP’nin birinci görevi bu tepkileri örgütlemek ve etkili bir muhalefet yaratmaktır. Halkın yanında olduğumuzu göstermeliyiz. Genel başkanımız Erdal İnönü başta olmak üzere bütün milletvekillerimiz mecliste açlık grevine başlamalıyız...”
Bu sözlere iktidar partisinin tepkisini tahmin edersiniz...
Ama sadece o değil...
Kendi partisi SHP’den Neccar Türkcan, şöyle takılır: “Mahmut, merak etme, bir süre sonra senin de hızın kesilir, daha yenisin..”.
Ama sadece o değil...
Kendi partisi SHP’den Neccar Türkcan, şöyle takılır: “Mahmut, merak etme, bir süre sonra senin de hızın kesilir, daha yenisin..”.
Abdullah Baştürk (DİSK genel başkanlarından) lafa girer: “Oğlum hele bir bekle, acelen ne? Hem Erdal İnönü bir deri bir kemik. Açlık grevine dayanabilir mi? Ulan deli çocuk üstelik sen nasıl böyle saf olabilirsin? SHP bu çalışmaları yapar mı?”
Heyecanla bölge ve ülke sorunlarını kürsüden dile getiren Alınak, bir süre sonra, “Kime konuştum, neye yaradı” diye kara kara düşünmeye başlar ve şu yargıya varır:
“İtibarlı milletvekili kürsüye en az çıkan, binde bir önerge veren veya hiç vermeyen milletvekilidir. Çok ciddi devlet adamı havası takınacaksın, çok az konuşacaksın, parti liderinin istediği doğrultuda el kaldıracaksın…”
“İtibarlı milletvekili kürsüye en az çıkan, binde bir önerge veren veya hiç vermeyen milletvekilidir. Çok ciddi devlet adamı havası takınacaksın, çok az konuşacaksın, parti liderinin istediği doğrultuda el kaldıracaksın…”
İlginçtir, Bursa iş dünyasının duayenlerinden, rahmetli Ali Osman Sönmez de milletvekili seçilip Ankara’ya gittikten sonra yaşadığı hayal kırıklığını “Ben de meclisi bir şey sanmıştım...” diye dile getirmişti.
18 Nisan 2011 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder