Ekonomide en iyi giden şeyin ihracat olduğu kesin. Rekabetin bu kadar acımasızca yapıldığı bir dünyada yıllık yüzde 34 ihracat artışına doğrusu şapka çıkarılır.Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, BTSO’nun geleneksel vergi ödül töreninde coştu; bu yıl ihracatın 45 milyar doları göreceğini, 2010’a kadar 100 milyar dolarların yakalanmasının “hiç de zor olmayacağını” söyledi. Evet, ihracat artıyor, enflasyon ve faizler de düşüyor, da… Diğer taraftan DİE, halkın fakirleştiğini kanıtlayan tüketici eğilimi endekslerini yayınlıyor. Türk insanı son 10 yılda etten makarnaya geri döndü. Gelir dağılımındaki uçurum derinleşiyor, işsizlik artıyor. BTSO Başkanı Celal Sönmez reel sektörde açık pozisyonların büyüdüğünü, sermayelerin eridiğini vurguluyor. İhracatı fakirleşelim, şirketlerin sermayeleri erisin diye mi yapıyoruz? Ortada bir terslik var. Gelin olanları anlamaya çalışalım. 1. 1980’lerde moda olan, Turgut Özal döneminin “İhracata Dayalı Kalkınma Modeli” 1990’larda duvara çarptı. Birçok şirketin batılıların kontrolüne girmesi ile sonuçlanan Uzakdoğu krizi bu yolun sonuydu ve böyle bir kalkınmanın olmayacağını kanıtladı. . 2. Sosyalist sistemin çökmesi, kapitalist batıya bol miktarda vasıflı ve ucuz işgücü, ucuz enerji, hammadde, arsa, yeni pazarlar vs. sundu. Avrupa, Amerika şirketleri kendi ülkesindeki yüksek maliyet ve vergilerden kurtuldu. “Global üretici” kavramı yatırım için ulusal sınırları kaldırdı. Fiat ve Renault üretimin bir bölümünü daha ucuz işçisi olan Türkiye’ye kaydırdı. Rekabet küresel boyutta şiddetlenince bu yolla kalkınmayı hayal eden fakir ülkeler kalite ve fiyat rekabetinde “zararına ihracat”, “ne pahasına olursa olsun ihracat”a yöneldiler. 3. Ülke içinde reel ücret, gelir dağılımı, demokrasi ciddi yaralar aldı. Model, bütün hesapları üzerine kurduğu alım gücü yüksek tüketiciyi, gittiği her yerde ezdi, yok etti. Ücretler eridi, sendikacılık çıkmaza sokuldu. Parlak sözlü bazı guruların “esnek çalışma”, “küçülme”, “atak şirket”, “şişman şirket” yöntemleri ile düzenli işi, iyi geliri olan tüketicilerin sayısı her yerde azaldı. Alım gücü küresel olarak geriledi. British Airways, konfor ve hızda bir ayrıcalığı simgeleyen Concord’ları seferden kaldırdı. Oğul Bush’un seçilmesinden bu yana 3 milyon Amerikalının işini kaybettiği yazılıyor. Kalkınmasını işgücü göçü üzerine oturtmuş olan Kanada, Avustralya göçmen olma çıtasını yükselttikçe yükseltiyor. Bakın özel okullar öğrenci (pardon müşteri) bulamıyor. Akdeniz ve Ege’de güzel hayallerle yaptırılan yazlık evler kelepir. 10-15 yıl önce çoluk çocuk gidip yaşarız diyen insanlar şimdi yol masrafını göze alamayabiliyor. 3. Bütün dünyada ekonomik daralma (resesyon) yaşıyoruz. Yaşam biçimleri, davranışlar değişiyor. Artık geri kalmış ülkelere has sanılan manzaraların ABD’de yaşandığı anlatılıyor. Örneğin kuyruklar… Çünkü artık batılı da en az elemanla işini yapıp ayakta kalmayı hesaplıyor. Uçaklarda artık öyle bol ikram, kalabalık hostesler falan yok. Daha az ücret, daha çok çalışma, yorgunluk, stres, gerginlik, kaygı, güven kaybı… Ve bütün gümrük duvarlarının kalkacağı 2005’e yaklaşıyoruz. Gümrük duvarları tamamen kalkıyor. Şokun boyutlarını asıl ondan sonra yaşayacağız. Sönmez, Bursa’nın Türkiye ihracatındaki yerine dikkat çekerek “Yeni bir strateji geliştirilmeli” diyor. Peki nasıl bir strateji? Belki daha çok yerli kaynak kullanmak, ücretleri kıstıkça kısmak yerine enerji fiyatlarını düşürmek, kamuda ve özelde de verimliliği sağlamak, fasonculuktan markaya yönelmek… Sonuçta üretim tüketim için değil midir? O zaman yeni stratejilerde şu bizim 70 milyon Türkiye vatandaşı da lütfen biraz düşünülsün!. Verileri, raporları, kalemi defteri bir an için masanıza bırakın. Durun ve düşünün… 70 milyon kişi... Yüzü gülüyor, işi var, yeni elbiseler, otomobiller almak, sofrasını şenlendirmek, sıcak bir evde yaşamak, tatile gitmek, çocuğuna iyi eğitim için bekliyor! Bütün fabrikalar, üç vardiya çalışsa yetişemez! Hayali bile güzel değil mi Yeni Bursa Gazetesi 26 Ekim 2003 |
4 Nisan 2011 Pazartesi
İhracat yeni strateji istiyor
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder