Enflasyon alışık olmadığımız şekilde düşmeye devam ediyor. Türkiye bu “canavardan” kurtulma sürecine girdi. Gelişmeler sevindirici.Ancak üretim ve tüketimi artırıcı politikalara ağırlık verilmezse, büyük bir hayal kırıklığı ile alışık olduğumuz kriz sahnelerine tekrar dönme riski önümüzde duruyor.Sevgili okurlar, ekonomi alanı öyle sanıldığı gibi başıboş değildir. Bakmayın iktidar ve muhalefet partilerinin her dönemde enflasyonu “canavar”a benzetmesine. Enflasyon aslında bilinçle tercih edilen bir "kalkınma" yoludur! Bunu ilk kez, üniversite giderlerini karşılamak için çalıştığım bir inşaatta, elime geçen kapağı kopuk “Maliye Politikası” kitabında okumuştum. İlk defa orada enflasyonun ne bulunmaz bir kalkınma aracı olduğunu (!) öğrendim. Mantık şu: Eğer ülkede kalkınma, altyapı tesisleri, fabrikalar kurma için yeterli sermaye birikimi yoksa, sürekli elinizdeki devlet mallarına, sanayi ürünlerine zam yaparsınız. Enflasyon ücretli kesimden ve tarımdan özel ya da kamu sermaye kesimine kaynak aktarımıdır. Kâr marjınız görülmemiş ölçüde yükselir. 10’a yaptığınız malı 20’ye satarsınız. Kısa sürede sermayeniz büyür, zenginleşirsiniz. İşin püf noktası, malın karşılığı olarak “fiyat”a yapılacak zam ile çalışanlara verilecek “ücret”e yapılacak zam arasındaki mesafedir. Fiyat artışı hep ücret artışından daha yüksek olmak zorundadır! Düşünsenize, fiyatları yüzde 30 artırdınız, anında ücretleri de yüzde 30 artırdınız! Bu, paradaki sıfırı artırmaktan başka hiçbir işe yaramazdı. Amaç hasıl olmazdı. Sendikalar sözleşmelerde hep “enflasyon artı refah payı” pazarlıkları yapar. Ama gerçekte ücretli hep altta güreşir.. Türkiye dünyada enflasyon rekortmeni oldu. Bu kadar yüksek enflasyona, bu kadar süre dayanan başka bir ülke yok. Paramız dünyanın en düşük değerli, en bol sıfırlı parası oldu. Ama enflasyonla kalkınma filmi koptu. Üniversitede hoca öğrencisine, sorar: -“Enflasyon nasıl düşer çocuğum?” -“Enflasyon ya Para Politikasıyla (vatandaşın alım gücünü düşürerek), ya da Maliye Politikası ile (üretimi artırarak) düşürülür. İdeali, her ikisini dengeli olarak uygulamaktır, hocam.” -“Aferin, tam puan!.” Gelin görün ki koskoca profesör başbakanlar, bu soruya “döviz çıpasıyla” yanıtı verdi, çuvalladı. Tabii, döviz çıpası kurtulunca sandık kafalarında parçalandı, suyun dibini boyladılar. Şimdi Kasımpaşalı başbakanımızın yanıtı “IMF kontrollü sıkı para politikası” oldu. Vatandaşın alım gücü düştükçe düşüyor. Enflasyon gelecek yıl yüzde 10 değil, sıfırın altında 10 olursa (deflasyon) kimse şaşırmasın. Vatandaş fakirleşiyor. Gelir dağılımı bozuluyor. Sıkıysa kimse zam yapsın… Satamaz. Yarın, eldekini satabilmek için fiyat indirme dönemi başlamayacağını kim garanti edebilir? AKP hükümeti gerçekten bunu başardı. Enflasyon beklentileri kırıldı. Herhangi bir siyasi kaos, rejim sorunu çıkartılıp dövize hücum yaşanmazsa enflasyon düşmeye devam eder. Ancak kritik bir noktadayız. Yüksek enflasyonun en kötü mirası sanayiyi yüksek kâr marjları ile verimsizliğe itmesi, iç tüketimi kısmasıdır. Türkiye’de kişi başına tüketim bütün mallarda, katılmak istediği AB’nin kat kat altındadır. Üretemeyen, çağdaş standartlarda tüketemeyen bir ülke olduk. Enflasyon beklentisi kırıldığına göre, üretimi, bunun için de tüketimi artırmanın zamanıdır. Hükümetin ücretlere zammı yüzde 10’larda tutması olumlu olabilir, enflasyondaki düşüşün devamı açısından. Ancak iç talebi artırmanın bir yolu mutlaka bulunmalı. Tarımda sulama, ilaç, gübre, mazot, tohum masrafları azaltılabilirse, sanayiciye ucuz arsa, enerji, yerli hammadde sağlayabilirse vatandaş daha fazla meyve, peynir ve et yer; daha çok beyaz eşya, elbise, araba alır… Daha çok üretim, daha çok üretim. Bitsin şu enflasyon kabızlığı, yaşamdan keyif alalım. Hiç unutmayalım, adaletsiz kalkınma olmaz. Ve… millet artık yanlış yapanları gittikçe daha şiddetli cezalandırıyor! 2003-11-09 13:10:31 | |
7 Nisan 2011 Perşembe
Enflasyon bir kalkınma tercihidir!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder