7 Nisan 2011 Perşembe

Cumhurun derdi geçim...


Babacığım, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı candan kutlar, annem, ablam ve senin ellerinden; kardeşim ve yaramaz yeğenimin gözlerinden hasretle öperim. Cumhuriyetimizin hepimize daha fazla huzur, sağlık ve sıhhat getirmesini dilerim.

Böyle bir “bayram tebriki” hep içimde ukde olarak kalmıştır. Cumhuriyet çocuğu olarak, bizim cumhurun (halkın) birbirinin Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama geleneği oluşturduğu günleri görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek.
Atatürk’ün de belirttiği gibi cumhurumuzun en büyük bayramı Cumhuriyet Bayramı’dır. Çünkü en büyük kazanımı budur.
Ama nedense “Cumhuriyet yönetimleri” cumhurun dini bayramlarla yetinmesini adeta dayatmıştır. Kurban ve Şeker Bayramlarında ister kamuda ister özel sektörde olsun, çalışanlar asgari 3 gün ücretli izin kullanır. Ama Cumhuriyet Bayramı’nda cumhuriyet hükümetleri sadece resmi dairelerde çalışanlara bayram izni verir. Özel sektörde işyerleri açıktır.
Cumhurumuz dini bayramlarda hep özel kutlamalar yapar. Birbirine tebrik kartları gönderir, eş-dost bayram ziyaretleri yapar. Ama cumhurumuz için en büyük bayram olan Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama devletin işidir!..
Kutlama törenlerini devlet organize eder, okullarda, resmi tören alanlarında… Cumhurumuz da kenarda köşede seyretmekle yetinir. İstese de pek sokulmaz.
Resmi tören öğrenci ve askerlerin bir platformu olarak düzenlenir.
Böyle böyle 80. yılda nereye geldik?
İşte buraya…
Cumhuriyet Bayramı’na ilk kez bu ölçüde ciddi bir gerginlikle girildi. Devlet ile hükumet o kadar ayrı yerlerde ki, kıyafetleri bile uyuşmuyor!
Fomara Meydanı’nda 28 Ekim akşamı yürüyüş için toplananlar birbirine takılıyor: “Bizim cumhuriyet yürüyüşüne hoş geldin”.
"Bizim cumhuriyet"..
Sanki iktidar partisi ile devlet muhalefete düşmüş ve Çankaya’nın ayrı, hükümetin ayrı Cumhuriyet Bayramı var. AKP ayrı yürüyecekmiş, gerginlik olur diye yürümezmiş, falan…
Cumhurbaşkanı, ardından YÖK, valilikler, DSP’li belediyeler, yani bizim devletlülerin Tayip Erdoğan hükümetiyle bilek güreşi Cumhuriyet Bayramı törenlerine taşınmak istendi. Allahtan cumhur bu gerginliği takmadı, meydanları doldurdu.
Cumhuriyeti, demokrasiyi doyasıya yaşamayı bırakın, kutlama törenlerini bile dışardan izlemekle yetinmek durumunda kalan, adeta “Sen Cumhuriyet Bayram’ını değil, Kurban ve Şeker Bayramlarını , Kandil günlerini kutla, hacca git” denilen cumhurun oyları ile gelen hükümet “sükunet” tavsiyesinde bulunsa da, fazla geri adım atmak istemiyor. Cumhur onu seçtiğine göre, kral da o olmalı!
Yüzünü cumhura dönmeyi gurur yapan büyük ulema takımı Ankara’da çaresizce “Ordu göreve” dinliyor. Üniversiteleri yüksek liseye dönüştüren, öğrencileri özgür araştırmacı birey değil, hatiplere çeviren YÖK, cumhuriyetin timsali oluverdi.
"Demokrasi ve cumhuriyet için ordu göreve!"
Bu bizim gibi cumhur takımının anlayacağı bir iş değil. Yüksek devletlülerin anlayacağı bir şey olmalı.
İşadamları ve esnaf kesimi bu gerginliği tasvip etmiyor. Yaşananlar talihsizlik olarak görülüyor. “İki tarafın da hatalı davrandığı” düşünülüyor.
Bir sanayici “Bunun kime ne yararı olacak anlamıyorum” derken, bir başkası bu tür olayların para piyasalarında dalgalanmaya neden olabileceğini, ekonomide sağlanan görece istikrara zarar verebileceğini söyledi. Borsanın çökmesinden, yeni bir kriz patlak vermesinden, dolayısıyla işlerin yeniden bozulmasından kaygılanıyorlar, haklı olarak.
Türkiye’de tazminattan beri batılılaşmanın, modernleşmenin ve cumhuriyetin öncüsü olan asker sivil toplumsal elit, demokrasi ve insan hakları alanındaki gelişmelere ayak sürümenin, ulusal tarım ve sanayi politikası geliştirememenin hazin sonu ile karşı karşıya. Natoculuğu, imfciliği, darbeciliği, Amerikancılığı yıllardır Atatürkçülük olarak pazarlayanlar artık ayaklarının altındaki halının kaydığını görmeliler.
Cumhur mu dediniz?
Onun derdi geçim.
Kıyafet kavgasıyla falan ilgilenecek mecali yok.
Bir gün karnı tok, sırtı pek olarak kendi bayramını kutlayacağı günleri bekliyor.


11 şubat 2004








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder