3 Nisan 2011 Pazar

Sevmek sahiplenmektir

İşgalci İtalyan askerlerine esir düşen bağımsızlık savaşçısı, ter ve toz içindeki uzun beyaz sakalları, arkadan kelepçeli elleriyle, yorgun, bitkin, işgalcilerin aracına bindirilmiş götürülürken; doğup büyüdüğü, yarı aç yarı tok yaşadığı, çile çektiği, ağlayıp güldüğü, her karışı için büyük fedakarlıklar ettiği memleketini, dağlarını, tepelerini seyreder…



Televizyonlarda çokça gösterilen Çöl Aslanı filminde Antony Quin’in hafızama kazınan karelerinden birisi bu sahnedir.
O bakışlar…
Yurtseverlik duygusunu kabartan, şaha kaldıran, ölümsüz bakışlar…
Görünüşte kıraç, susuz, ormansız, zayıf bir yeşillikle vasatın altındaki o tepelerin, nasıl özgürlük, bağımsızlık, onurla et-tırnak gibi iç içe olduğunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Yurt sevgisi, her halde böyle bir şey olmalı.
Kentleşme ve iç göçle birlikte artık çoğumuz, doğduğumuz toprakların dışında yaşıyoruz. Bize mekan olmasa, karnımızı doyurmasa, beş paralık kıraç topraklar da olsa, çocukluğumuzda çamurunu çiğnediğimiz, taşlarında lastik ayakkabı eskittiğimiz, azgın derelerinde can telaşı yaşadığımız, yokluktan kuru ekmek yediğimiz o toprakları özlemeyen var mıdır?
Bülbülü altın kafese koymuşlar da ‘ah vatan’ demiş ve çalı dibini istemiş”
Başka bir yere gidip de Bursa’yı özlemeyen bir Bursalı düşünemiyorum.
Dee... Gelin bir de, tersinden şöyle düşünelim:
Bu güzellikleri neden elimizden gitmeden göremeyiz?
Niye Bursa, ayrılınca güzel olur?

Niye sahiplenmeyiz, onu yaşanılır yer yapmak için topyekün çalışmayız?
Biz bir avuç toprak için canını vermekten çekinmemiş bir milletiz.
Ama elde ettik mi, değerini bilmiyoruz.
Ekonomik ve sosyal kalkınma, sahiplenme ile başlar.
İddiam şu: Türkiye’nin’yaşadığı en büyük sorun, insanların vatanı sahiplenme duygusu ve özgüvenine sahip olmamasıdır. 
Vatanı kendi evimiz gibi görememişiz, göremiyoruz.
Bir tek ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine

 Şöyle Türkiye haritasına bakıp, “Burası benim memleketim. Burayı bu milletin, bu halkın mutlu, başı dik yaşaması için nasıl kullanırız” diye düşünmemişiz.

Herkes bulunduğu konuma, yere geçici gözle bakıyor.
Milyonların yaşadığı köylerde gençler, bir an önce okul, iş bulup köyünü terk etme hayali kuruyor.
Büyük kentler, plansız, amaçsız insanlarla doluyor.
Gençlerin büyük bölümünün gözü yurtdışında. Yabancı, ülke, yabancı dil, yabancı araba merakları…
Geçenlerde Büyükşehir Belediyesi eski başkanlarından Erdem Saker çok önemli bir tespit yaptı, Olay televizyonu, Tozlu Raflar programında.
Saker, bu plansızlıkların suçlusu kimdir, sorusuna yanıt ararken, “Evet 1960’larda Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu. Fakat Devlet beklenen planlamaları yapmadı. Mesela Bursa şöyle bir şehir olacak, tekstil olacak, tarım olacak, denmedi” diyor.
Bütün ovalarımız, dağlarımız plansız, rasgele tahrip edildi.
Anadolu gibi mümbit, üç tarafı denizlerle kaplı bir yarımadada, kalkınma için AB’den üyelik dileyen bir konuma düştük.
Bu topraklar Avrupalıların elinde olsaydı” lafları dokunuyor.
Kıbrıs’taki sıkıntının özü de bu değil mi? Adada en güzel yerler Türklerde. Ama güzelim Mesarya Ovası’nı bizim eski susuz Harran’a çevirmişiz. Üzerindeki insanlar da şimdi Güney’de Rumların yarattığı zenginliklere bakıp gıpta ediyor.
AB 2-3 yıl içinde 250 milyon Dolar yardım yapacakmış, Türk tarafı da kalkınacakmış… Türkiye bu kadar parayı neredeyse her sene veriyor kalkınamadın da, AB verince mi kalkınacaksın?
Yurtseverlik sadece, cephede savaşmak değil.
Onu sahiplenmek, kendi evin, yurdun, yuvan yapmak.
Yaşadığın topraklarda göğsünü kabartarak herkese göstermek isteyeceğin bir medeniyet yaratmak.
Biz sadece, ovalarımıza, dağlarımıza, denizlerimize ve yer altı kaynaklarımıza sahip çıkarak, dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olabilirdik.
Peki çok mu geç?
Tren tamamen kaçmış olmasa da işlerin eskisinden çok zor olduğu bir gerçek. Devletin artık buna ne niyeti ne de gücü var. Bütçesinden yatırımlara yüzde 25-30’lara kadar pay ayırabilen bir Türkiye artık yok.
Plan değil pilav” dedik, ama plansız pilav olmayacağını anlayamadık.


18 Nisan 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder