8 Nisan 2011 Cuma

Şiddet, biber gazı fakirleştiriyor!


Gündemde yine şiddet var. Televizyon ekranlarda kalabalığın üzerine biber gazı, cop, tekme-tokat, Allah ne verdiyse, kendinden geçmişçesine saldıran polisler görünüyor. Hani önlerine kattıkları öğrenci değil, “angus” sürüsü bile olsa, yazık, insanın içi sızlıyor… 

TV programlarında gecenin bir saatine kadar haklı-haksız tartışmaları sürüyor. 
Yine her zamanki gibi, iktidardakiler ve onları destekleyenler öğrencileri suçluyor; “onlar öğrenci değil militan”, “öğrenci dediğin oturur, kuzu kuzu dersine çalışır, hükümeti eleştirmek, kafa tutmak, bağıra çağıra hak talep etmek de ne oluyor. Oh oldu!” demeye getiriyorlar. 
Muhalefet ise polisin uygulaması nedeniyle hükümete yükleniyor.
İşin iktidar-muhalefet polemiği boyutu tamamen boş. Zira biliyoruz ki, iktidar partisi değişse de, bu manzaralar bizde değişmiyor. İktidara gelenler, muhalefette yaşadıklarını unutuyor, sonuçta devletin vatandaşa karşı tutumu da pek fazla değişmiyor.
Benim sorum şu:
Acaba daha fazla asker, daha fazla polis, silah, top tüfek, cop, biber gazı, çocuk düşürten tekme, kol kırıp bilek çıkartan kelepçeleme, kalkanlar, robocoplar, tek dokunuşta şu kadar mermi atan otomatik silahlar, şu kadar kişiye falanca şiddette su sıkıp perişan eden panzerlerle vs. Türkiye’nin kalkınmasına hizmet ediyor mu?
Bunlarla yaşam standartlarımız mı yükseliyor, milli gelirimiz mi artıyor?
Gelin birkaç ülkenin nüfusu ve asker-silahlı güç varlığı ile ilgili rakamlara bakalım: 
Almanya (82 milyon): 412.400 (Aktif 250, paramiliter 17 bin) 
Çin (1.350 milyon): 3.455.000 (aktif 2.285, paramiliter 510.000)
Fransa (60 milyon): 469.461 (aktif 352.711, paramiliter 46.390)
İran (70 milyon): 2.833.000 (aktif 523, paramiliter 1.510)
Türkiye(71 milyon): 1.041.500 (aktif 510.600, paramiliter 102.200)
Yunanistan (11 milyon): 398.100 (aktif 156.600, paramiliter 297.500)
(Yararlanılan kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_number_of_troops)
Bakınız, rakamlar ortada, söylenecek laf kalmıyor. 
Ülkelerin zenginliği, refahı ve demokratikliği ile asker varlığı arasında resmen ters bir ilişki var.
Hep sorulur, “2. Dünya Savaşı’nda yerle bir olan Almanya ve Japonya nasıl oldu da ekonomide dünya devi oldular” diye. Rakamlar aslında bunu açıklıyor. Japonya’da daha 30 sene öncesine kadar ordu yoktu. Hiroşima felaketiyle “güçlü ordu” fikri yerle bir olan Japonlar, orduyu tamamen dağıtmış, bütün imkânlarını kalkınmaya aktarmıştı ve Japon mucizesinin sırrı aslında buydu.
Almanya, Avrupa’nın patronu olmayı kaynaklarını silaha, askere aktarmamakla elde etti. Almanya’nın nüfusu Türkiye’den fazla, ama silahlı gücü yarımız kadar bile değil. Bizdeki 100 bin jandarma, yaklaşık 200 bin polis Almanya’nın toplam silahlı kuvvetlerine yakın. Ama onların kişi başına milli geliri 46 bin dolar!
Fransa, AB’nin oluşmasında daha etkin bir güçtü, 2. Dünya Savaşı’ndan daha az hasarlı çıkmıştı, ama savunmaya daha çok kaynak ayırması, ekonomik olarak Almanya’nın çok gerisine düşmesine yol açtı. Bugün bunun politik sonuçlarını da görüyoruz.
İsveç, Norveç’i uç örnekler diye listeye bile almadım, zira orada asker sembolik kalmış, ama refahta zirve onların.
Çin de aynı yolda… Dünya ekonomisi krizdeyken Çin yıllık yüzde 10’luk kalkınma hızına devam ediyor. 1,3 milyar nüfuslu bir ülke için 3-4 milyon asker çok küçük bir rakam. 
Yunanistan, NATO ve AB’de nüfus ve gelirine göre silahlanmaya en fazla para ayıran ülkelerden birisi. Ama şu anda resmen iflas etmiş olduğunu hatırlatmak yeterli sanırım. Zira bu ülkede üretim, sanayi adına kayda değer bir şey yok. Almanya’dan akan AB çeşmesi ile ancak bu kadar olabildi.
Peki bugün, silahlı kuvvetlerimiz daha çok, daha güçlü diye kendimizi çok güvende hissedebiliyor muyuz?
Kocaman bir hayır!… Bırakın ülke güvenliğini, tek tek sıradan vatandaş can-mal endişesinden kurtulamıyor. Evlerimiz çelik kapılı, bahçe duvarlarımız, hatta pencerelerimiz, balkonlarımız demir kafesli, alarmlı… Demek ki güvende değiliz, korkuyoruz.
Demek ki, silahla, copla, tekmeyle, biber gazıyla, değil soframızdaki ekmeğin büyümesi; can güvenliğimizi bile sağlayamıyoruz.
İyi pazarlar…

 

13 ARALIK 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder