8 Nisan 2011 Cuma

'Türk otomobili’, düş ve gerçekler


Başbakan R. Tayyip Erdoğan, onur konuğu olarak katıldığı TÜSİAD Genel Kurulu’nda, patronlara şöyle diyor: 
Geçen akşam (Mustafa Koç’un onuruna verdiği ve kendisinin 4 bakanıyla katıldığı yemekten söz ediyor) Sayın Koç’a dedim, ‘Artık soyadınız gibi bir marka ile şurada biz yerli otomobilimizi üretelim ve dünyaya diyelim ki, bak bu da artık bizim otomobilimiz.’ Bunu sunalım, başaralım. Hepsi burada montajı yapılan otomobiller olmasın. Şu anda otomotiv sektörü içinde olan babalar burada... Bu işi halledin. Bir araya gelerek mi yaparsınız, yok ben bunu kendim de yaparım mı dersiniz. Nasıl arzu ederseniz. Artık yapalım. Türkiye’ye ve Türk’e bu yakışır."
Şurası bir gerçek ki, ‘Türk otomobili’ veya yerli otomobil markası yaratmak, yıllardır birçok insanın düşlerini süslemiştir.
Neden olmasın?
Unutmayalım, Eskişehir’deki Demiryolu (Cer) atölyesinde ‘Devrim Otomobili’yapıldığında, Türkiye’de otomobil üretimi sıfırdı…  Bugün ülkede bisikletten traktöre bütün ulaşım araçları üretilebiliyor. 1960’da olabilen bugün neden olmasın… Bugün bir otomobilin neredeyse bütün parçaları, tek tek Türkiye’de üretiliyor. 
Bursa'nın ekonomisi otomotive dayanıyor.  
Peki bu, ‘yerli markaya 50 sene öncesinden daha yakınız’ anlamına gelir mi?
İşte orda durmamız gerekiyor!  
Bursa’da bir gazeteci olark otomotiv sektörünün başarılı isimlerine defalarca bu konuyu sormuşumdur. Ve benim vardığım sonuç şu: Bu iş için birkaç çılgın, “deli” adam lazım…
Evet yanlış okumadınız, bu iş“akıllı”, “mazbut” işadamlarının işi değil! 
Çünkü çok büyük bir maceradır ve sonuçta değil yeni bir araba markası yaratmak, elinizdeki bütün işi kaybedebilirsiniz!
Ama şimdi talep Başbakandan geldiğine göre, iş değişiyor.
Gelin anlamaya çalışalım:
-          Yerli otomobili kim üretecek?
-          Elbette otomotivde ana veya yan sanayide faaliyet gösteren firmalar. (Mesela Koç Grubu.)
-          Peki bunu denemeye kalkanların başına ne gelir?
-          Anında Türkiye’de üretim yapan-yapmayan dünya devi markaların tepkisini çeker,  müşterilerini kaybeder, yalnızlaştırılıp, iflasa sürüklenir.
Kusura bakmayın, sektördeki işadamları böyle bir riski göze alamazlar.
Yerli marka otomobil, siyasi bir tercihtir. 

1960 ihtilalcileri, kendi ürettirdikleri  "Devrim Otomobili"ne sahip çıkamayarak, bu trenin kaçmasına yol açmışlardır. Deposuna benzin konulmayan otomobilin yoluna devam edemeyeceğini bilememiş olmaları mümkün olabilir mi?
Bugün otomotivde sermaye yoğunlaşması öyle ileri boyutlarda ki, dünya piyasası üç beş markanın kontrolünde. Milyar dolarlar konuşuluyor. Sektörde marka sayısı giderek azalıyor. 
Koskoca markalar ayakta duramazken, sen sıfırdan bir marka yaratmaya çalışıyorsun…
Yani bu iş, öyle "babalar burada, halledin şu işi" demekle olacak iş değil.
Dikkatiniz çekerim, bugün otomotiv ana veya yan sanayinde faaliyet gösteren firmaların hemen hemen tamamı yabancı ortaklıdır… Sektör, dünya devi markaların kontrolü altında. Birçoğunda, bu iş için önce yabancı ortağı ikna etmeniz gerekir, zira çoğunluk hissesine sahiptirler.
Peki hiç mi umut yok?
Mutlaka var. Ama önce devletin bir politika belirlemesi, hedef koyması, muhtemel risklere karşı sanayicisini koruması gerekiyor.
Türk otomobili” isteyen hükümet, acaba bu “istek”in arkasında ne kadar duracak?  
Başbakan kürsüden topu birilerine atıp, kenara çekilmemeli. 
İşte o zaman ben de derim ki, evet “Türkiye’ye bu yakışır”…
İyi pazarlar…


 24 Ocak 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder